Saitama, tam anlamıyla "tek yumrukta bitiren adam". Ama bu herifin yumruğu sadece fiziksel değil, ruhun ta derinliklerine inen bir darbe! Düşünsene, her dövüşte galibiyet cepte ama zaferler ona sadece boş bir kabuk bırakıyor. Adeta dev bir boşluğun ortasında yankılanan bir çığlık gibi, yankılanıyor ama duyulmuyor.
Deep Sea King ile olan dövüşünü hatırla. O yaratık, yağmurun altında terör estirirken herkesin umudu tükenmişti. Saitama geldi, tek yumruk attı ve her şey bitti. O an, sadece Deep Sea King'in değil, Saitama'nın içindeki mücadelenin de sona erdiği bir andı. Ama bu zafer bile halk tarafından tam anlamıyla takdir edilmedi. Onun kahramanlığı, yanlış anlaşılmalar ve iftiralarla gölgelendi. Millet, Saitama'nın başarılarını manipülasyon ve düzenbazlıkla elde ettiğini sandı. Adam zaferin acı tadını tek başına içiyor, halkın alkışları yerine şüphelerin ve yargıların yankılarını duyuyor. Rezalet!
Nietzsche'nin Tanrısına Yumruk: Varoluşsal Kriz
Nietzsche'nin "Tanrı öldü" demesi neydi? Modern insanın anlamsızlıkla yüzleşmesi. Saitama'nın gücü, kendi varoluşsal Tanrısını öldürdü; mücadeleyi. Mücadele yoksa, hayat da yok. Her şey otomatik, her şey tekdüze. Adam, kendi varoluşunun cenaze marşını çalıyor. Kendi gücünün ağırlığı altında eziliyor, anlamsızlığın derinliklerine doğru sürükleniyor. İçler acısı!
Sisifos'un Laneti: Bitmeyen Döngü
Kierkegaard der ki, derin bir boşluk hissettiğinde özgürlüğe ulaşabilirsin. Ama Saitama’nın boşluğu özgürlük değil, ıssız bir yalnızlık. Her dövüşte, her zaferde, daha da yalnızlaşıyor. Adeta bir Sisifos gibi, her düşmanını devirdiğinde daha büyük bir taş yüklüyor sırtına. İşkence gibi!
Camus’nün Sisifos'u sürekli taşı tepeye taşır ve taş geri yuvarlanır. Saitama da her dövüşüyle bu döngüyü yaşıyor. Boros ile olan savaşı mesela; Saitama sonunda ciddi olmayı denedi ama sonuç yine aynıydı. Boros'un tüm gücü, Saitama'nın "ciddi yumruğu" karşısında anlamsız kaldı. Bu, Sisifos'un taşı tepeye taşıyıp tekrar yuvarlanmasına benzer. Ama Sisifos’un aksine, Saitama’nın döngüsünde tatmin değil, daha da derinleşen bir anlamsızlık var. Her yumruk, her zafer, onu daha da dipsiz bir kuyunun içine çekiyor. Adam, kendi gücünün mahkumu olmuş, her zaferde biraz daha yalnızlaşıyor. Yazık be!
Nihilizmin Karanlık Kuyusu: Anlam Arayışının Sonu
Nihilizm der ki, her şey anlamsız. Saitama’nın hayatı da bu felsefenin canlı bir manifestosu. Her yumrukta, her zaferde, daha da derin bir boşluğa düşüyor. Gücü ona mutluluk değil, sonsuz bir anlamsızlık getiriyor. Dev bir kara deliğin içinde hapsolmuş gibi adam.
Camus’nün absürtlüğe rağmen yaşamı sevmeyi önerdiği gibi, Saitama da bu absürtlüğü kabullenmek zorunda. Ancak, hiçbir dövüşte gerçek bir tatmin bulamayan Saitama’nın yalnızlığı daha da derinleşiyor. Genos'un sürekli hayranlık ve bağlılık duygusu bile onun yalnızlığını hafifletmiyor. Gerçek şu ki, Saitama’nın gücü, onu sadece daha büyük bir yalnızlık ve anlamsızlık içine çekiyor. Her zafer, onu daha da derin bir boşluğa sürüklüyor. Delilik!
Sonun Başlangıcı: Saitama'nın Anlam Kaybı
Sonuç olarak, Saitama’nın hikayesi bize gösteriyor ki, güç ve zafer nihai tatmini sağlamaz, aksine daha derin bir anlam arayışına yol açar. Nietzsche, Kierkegaard ve Camus'nün felsefi görüşleri, Saitama'nın durumunu anlamamızda bize ışık tutuyor. Saitama’nın yaşadığı bu varoluşsal bunalım, hepimizi yaşamın gerçek anlamını sorgulamaya davet ediyor. Her yumruğu, aslında kendi ruhunun derinliklerindeki boşluğa atılmış bir çığlık. Her zafer, onu bir adım daha yalnızlığa, bir adım daha anlamsızlığa sürüklüyor. Hayat bu mu yani?
Yorumlar
Yorum Gönder