Ana içeriğe atla

Derinlikten Yoksun Sorgulayıcılar: Felsefi Yüzeyin Ötesine Geçemeyenler

Size Nietzsche’yi yanlış anlayıp ona tapanlardan başlayarak, Stoa felsefesini mastürbasyon aracı gibi kullananlara, Camus ve Sartre'a kul olanlardan iki üç felsefe kitabı okuyup depresyonda olduğunu iddia edenlere, Freud'un kuramını sadece cinsellikten ibaret sananlara kadar, felsefi derinlikten yoksun her türlü düşünce tarzını yerle yeksan edeceğim.



Öncelikle Nietzsche’ye gelelim. Bu adamın söylediği her kelimeyi bir kutsal kitap ayeti gibi alıp, adeta bir peygambermiş gibi ona tapanlar var ya, siz! Nietzsche’nin "Tanrı öldü" lafını duymuşsunuz, ama anlamamışsınız. Nietzsche’nin tanrıyı öldürdüğü yok; o, insanın kendi yarattığı sahte tanrıları, otoriteleri ve değer sistemlerini sorgulayıp yıkmasını istiyordu. Bu cümleyi manşetlere taşıyıp, altına “Nietzsche büyük adam” yazanlar, sanırım şunu kaçırdınız: Nietzsche, bağımsız düşünceyi, bireyselliği ve güç iradesini savunuyordu. Kendi başınıza düşünemeyip, Nietzsche’nin sözleriyle kendinizi kandırmanız, Nietzsche’ye yapılacak en büyük hakarettir. Güç iradesi (Wille zur Macht) kavramını anlamadan, Nietzsche'yi anlamış sayılmazsınız. Güç iradesi, bireyin kendi potansiyelini gerçekleştirme arzusudur ve bu, pasif bir tapınmayla değil, aktif bir çabayla mümkündür.

Şimdi de Stoa felsefesine bir göz atalım. Stoa felsefesi deyince aklınıza sadece sabır, sükunet ve soğukkanlılık geliyor, değil mi? Ah, nasıl da yanılıyorsunuz. Stoa, evrenin logosuyla uyum içinde yaşamaktan bahsediyordu; bu, aktif bir yaşam tarzı gerektirir, pasif bir duruş değil. Stoacıların doğaya uygun yaşama, erdemli olma ve kendi içsel tutumlarını kontrol etme çabalarını, “Ne olacaksa olur, boşver” şeklinde yorumlamak, Stoacıların kemiklerini sızlatır. Doğaya uygun yaşamak, sürekli bir öz disiplin ve erdem arayışı gerektirir. Stoacı filozof Epiktetos'un dediği gibi, "Erdem, içsel tutumlarımızı kontrol edebilmekte yatar."

Camus ve Sartre’a tapınanlar! Varoluşçuluğu sadece “Hayatın anlamı yok” demek sanıyorsunuz. Halbuki varoluşçuluk, bireyin kendi anlamını yaratma sorumluluğunu üstlenmesini savunur. Kendi hayatınızdaki anlamsızlığa bahane bulup, “Camus böyle diyor” diye sıvışamazsınız. Sartre’ın “Cehennem başkalarıdır” sözüne de takıldınız, değil mi? Bu söz, toplum içindeki ilişkilerimizin ne kadar karmaşık ve bazen de acı verici olabileceğini anlatır; sizin sosyal izolasyonunuzu meşrulaştırmaz. Camus'nün "Sisifos Söyleni"nde, anlamsızlık karşısında isyan ederek kendi anlamını yaratma cesaretini vurguladığını hatırlamak gerekir. Varoluşçuluk, sorumluluktan kaçmak değil, tam tersine sorumluluğu kabul etmektir.

İki üç felsefe kitabı okuyup depresyonda olduğunu iddia eden ergenler! Felsefe, hayatın zorluklarına karşı bir kalkan değil, bu zorlukları daha derinlemesine anlamak ve onlarla yüzleşmek için bir araçtır. Okuduklarınızdan aldığınız yüzeysel bilgilerle kendinizi bir varoluş krizi içinde bulduğunuzda, aslında kriz felsefede değil, sizin anlama yetinizdedir. Felsefe, zihinsel derinlik ve eleştirel düşünme becerisi gerektirir. Bu, sadece kitap okumakla değil, okuduklarınızı sorgulamak ve hayatınıza uygulamakla mümkündür.

Ve son olarak Freud. Freud’un kuramını sadece cinsellikten ibaret sananlara gülmemek elde değil. Freud, bilinçaltının karmaşıklığını, savunma mekanizmalarını, rüyaların anlamını ve daha birçok derin psikolojik kavramı keşfetti. O, insan zihninin derinliklerine inip, oradaki karmaşık yapıları ortaya çıkardı. Siz ise onun tüm çalışmalarını “her şey cinsellik” diyerek basitleştirdiniz. Freud’un bilinçaltı teorisi, insan davranışlarının altında yatan derin ve çoğu zaman bilinçsiz motivasyonları anlamamıza yardımcı olur. Freud, mezarından kalksa, sanırım size bir kaç terapist önerirdi.

Kısacası, Nietzsche'yi anlayamayanlar, Stoa felsefesini yüzeysel yorumlayanlar, Camus ve Sartre'ı yanlış okuyanlar, iki üç kitapla depresyona girenler ve Freud'u anlamayanlar, sizler varoluşunuzu tekrar gözden geçirin. Çünkü var olmak, sadece nefes almak değil; düşünmek, anlamak ve derinlere inip orada kaybolabilmektir. Varoluşunuzu anlamlandırmak için, yüzeysel değil, derinlemesine düşünmeyi öğrenmelisiniz. 

Şimdi tüm bu derinlikleriyle felsefenin gerçek anlamını kavrayamayan, sığ sularda debelenenlere sesleniyorum: Siz varoluşunuzun trajikomik parodisisiniz!

Yorumlar